Toz efendim, toz oldum ben. Sorarsanız rüzgarlara, savurmuştur onlar beni. Toz diyorum, kayıplardayım. Bir bedenin içindeyim, ruhum ona teslim edilmiş. Toz olduğumdan beri beni unutmamış bir ruh. Savrulmuşuz dört bir yana. Yine de yeniden kavuşma hasretiyle çarpmış kalp atışlarımız, hissetmişiz tınısını; her bir ritmi aynı andaymış efendim.

Benim suçum sevmek efendim, aşkı bir kenara atıp yıllarca başka bedenlerle oyalanmak. O bedenleri bir hiçmiş gibi ortalıktan kaldırmak. Kullanmak ve hiçliğin balçık mezarlığına gömmek. Üzgünüm efendim, çok üzgünüm. Yıllar geçtikçe anladım, aşkı bir kenara koyup cebimden çıkartmışım, aklıma gelmemiş ona ulaşmaya çalışmak. Ama efendim öyle bir bütünlük ki ondan ayrı olduğum her saniye de her nefes alışımda bir örümceğin ağına takılıp yem olmuşum. Size onunla nasıl tanıştığımı anlatayım öyleyse. Belki bana hak verip bir şans daha tanırsınız bu meczup ruha.

Hava öyle sıcak, bir o kadar da esintiliydi. Rüzgar öyle kuvvetliydi ki toz duman olmuş etraf, lodos uçurur olmuş her bir şeyi. Gazeteler insanların elinden uçuşup başka suratlara yapışır derecesinde… Yerde ne varsa hepsi havada uçuşuyor. Öyle böyle değil efendim, tozdan göz gözü görmüyor. 2 numara miyopum efendim, gözlük kullanmıyordum. İnsanlar bulanık gözükürdü hep bana. Yüzlerini net seçemezdim, göremezdim kısacası. Kulağımda hep müzik çalardı, karışık mod-daydım efendim. Şarkıları değiştirmezdim, her bir şarkının kıymeti başkaydı o zamanlar. Yaşım… Yaşım 19’du efendim. Yaşımı bir kenara bırakarak ve utanarak bildirmek isterim ki henüz bir ilişki yaşamış değildim. Nasıl olur, bir o kadar da yakışıklısınız demeyin! Ben yalnızların efendisiydim, efendim. Beni etkilemeyi başaramayan birçokları olmuştu. Ama ben gerçek aşkın peşindeydim efendim. Konu dağıldı diyorsunuz, haklısınız. Nerede kalmıştım. A evet, yüzleri diyordum, insan yüzlerini net seçemiyordum. Mühim de değildi aslında. Asık suratlı, sinirli ve bir o kadar kibirli bakışlarıyla yürüyorlardı zaten sokakta. Onları görmemek Tanrının bana bahşettiği bir göz rahatsızlığı bu olsa gerek diye düşünürdüm. İstediğim zaman gözlüklerimi takıp istediğim zaman çıkartma gibi bir lüksüm vardı. Sizin anlayacağınız istediğim zaman net istediğim zaman bulanık görüyordum insancıkları. Gel gelelim o gün müziklerin kulağımda çalışı gibi karma karışıktım. Ben spontane yaşıyordum efendim. Aklıma bir şey geldiğin de, bir şey malum olurdu ve ben yapardım. Bir anda işte bu sokak derdi iç sesim, ben o sokağa girerdim. Sokakta bir şey olup olmaması önemli değildi efendim. Ben o sokağa girecektim, işte o kadar! Serseriyim ya, saçlarımı görenler hayretle bakardı, kimisi de “tipe bak, tipe” derdi aşağılarcasına. Ben ise bu lafları söyleyenlerin bu görünüşü yapacak cesareti olmadığını bilirdim. Ben bu lafları duymamak için, ruh sağlığım ve kavgadan kaçmak için sokakta müziksiz asla dolaşmazdım. Mühim değil, onlar istediklerini söylesin, ben özgürüm ve umurumda da değil derdim. Derdim demesine de içten içe beni yiyip bitirirdi bu saçma ön yargılar, akıl almaz laf salataları ve insanların bana bir yaratıkmışçasına bakmasına. Görmemişler efendim, punk’ı “pankçı” diyen insanlar ne anlasın punk kültüründen. Burası Türkiye, bağnazların ülkesi dediğinizi duyar gibiyim. Tatil yöresindeydim efendim. Milyonlarca turistin kol gezdiği bir şehirdi burası. Aklım almazdı, nasıl olur da bu insanlar bana böyle ithamlar yakıştırır, nasıl tanımadıkları birine böyle laf öbekleri kullanırlar! Diye, sorgulardım… Hiç mi yoktu diyorsunuz. Nasıl? Efendim, anlayamadım. Ha benim gibi insanlar mı? Vardı efendim! Hiç olmaz olur mu! Ama onlarda aynı dertlerden, ön yargılardan yakınırlardı. Gotik’i de vardı, punk’ı da, metal’cisi de. Uzun saç erkeklerde olur muymuş zihniyetinden beri bu ülke değişmedi efendim. Siz beni dinleyin daha anlatacaklarım var. Daha sonra kesersiniz cezamı!

Nerede kalmıştım. Ha evet sokak diyordum. Aklım karma karışıktı. Diyordum ki karşıma biri çıksa, benim gibi düşünen, benim gibi yaşayan, beni anlayabilecek, ruhumu besleyebilecek… Çok şey istemişim değil mi efendim. Evet, gerçekten hayattan beklentim hep fazlaydı bu gibi durumlar için. Belki gençliğimdendir efendim. 19’dum diyorum size. Anlayın! İşte… Sonra ne mi oldu? Aklımdan kalabalık bir sokağa girmek geçti. Orada bir şey var, evet orada bir şey vardı. Ama ne… Ve biri omzumdan tutup beni sokakta adımlarken durdurdu. Evet, beni durdurdu! El işaretiyle kulaklığımı çıkartmamı istedi. Bense sadece sinyal çekecek ve para isteyecek sanmıştım. O ise bana paraya ihtiyacın var mı? Dedi. Evet, üniversite öğrencisiydim ve paraya ihtiyacım vardı. Cebimde son kalan bozukluklar, toplasan 4-5 lira etmezdi efendim. Sefildim o gün ama hayata inancımı yitirmiş değildim. Tabi ki o zamanlar sigara falan da içmiyordum. Aç gezip aç yatıyordum efendim. Benim aile biraz tutumluydu para konusunda. Neyse efendim, aile mevzunu hiç açmayayım. O konu hiç kapanmaz açıldığı zaman. Evet, diyorum ki biri beni durdurdu. Kulaklıklarım elimdeydi. Dedim ki nasıl bir iş bu, nasıl para kazanacağım. Dedi, gel seni arkadaşlarla tanıştırayım onlar sana anlatır. Adımlıyordum yavaş yavaş. Gözlerim net görmüyor demiştim ya efendim. Biraz siyahlık, siyah bir bulanıklık vardı ilerdi. 2 kişi olduklarını anlayabildim. Yaklaştıkça onlara, gözümdeki bulanık görüntü kaybolmaya gördüğüm siyahlık netleşmeye başladı. Artık yanlarındaydım, gözüm birisine takıldı kaldı o anda. Yaşadığı heyecan, beni o an kör etti efendim. Bunu gerçek anlamda söylüyorum. Gözüm onun gözünü net görüyor ama heyecandan bulanık bile göremiyordum. Tabi tecrübesizim, bilmiyorum o zamanlar bir kadına aşık olunduktan sonra neler yapılacağını. Neyse efendim fazla uzatmayacağım. Nasıl, öyle baktık birbirimize ki işte o an dünya durdu efendim. Bu bakışların adı sanı saklıydı o zamanlar. Sonra uzun süreli sayılabilecek bir aşk yaşandı.

Ben aşkı anladıkça, yaşadıkça başka aşklar peşinde olma fikri beliriverdi aklımda. Buraları hatırlamak istemiyorum efendim. Anlayışlı olun! İnsan iyi şeyleri hatırlamak ister.

Hatalar hatalar ve domino taşları gibi yıkılmaya başlayan bir ilişkiler silsilesi başladı hayatımda efendim. Gerçek aşk mı, değil mi bilememiştim. İlişkimizin bir şekilde bitmesi gerekiyordu. Kader mi dediniz. Kadere inanmam efendim. İnsan kendi yolunu kendi çiziyor. Benimkisinde olduğu gibi! Tabi benimkisi biraz dolambaçlı, tozlu çamurluydu efendim. Batıp çıktım, üstüm kirlendi, kirlettim, kirletildim…
Ara sıra uzun süreli kayboluşlarım da oldu. Ne ulaşılabildim, ne de ulaştım kimselere. Ama diyorsunuz ki 9 yıllık bir kayboluş bu. Evet, haklısınız efendim. Kendimi gerçekleştirmem 9 yılımı aldı ve aşkın bitmediğini yeniden keşfettim. Bazen toz oldum, bazen bulut, bazen de yağmur olup yağdım kimselerin tepelerine. Yalnızdım! Onlarla da onlarsız da. Biri beni bu düştüğüm çukurdan belki çıkartır da kurtulurum ümidiyle yaşadım, beslendim olgunlaştım. Yaşadım, yaşlandım. 29’u geçtim, 30’a geliyorum efendim. Adım mı? Bana X diyebilirsiniz. Adımın hiçbir önemi yok efendim. Ne adımı ben seçtim, ne aile mi, ne yaşantımı ne de “S”yi. Hayat beni oradan oraya savurdu, toz oldum efendim, toz! Rüzgarlara bıraktım kendimi ve savruldum!

Ne adım bellidir, ne yurdum. Ben bir dünyalıyım efendim. X kişisiyim ve bu hayatta tek bir dert edindiysem, işte bu yüzden kesin cezamı! Ama cezamı çektim efendim, fazlasıyla çektim. Öyle kötü insanlar tanıdım öyle ikiyüzlülerini gördüm ki, hayat beni tarumar etti efendim.

İşte ben tek bir yere aitim. O yer “o”nun kalbi, vicdanı, cesareti, düşüncesi, sevinci, gülüşü, bakışı…

Ait olduğum yerdense uzaktayım şimdilerde efendim. Şimdi benim cezam nedir siz söyleyin? N’olur söyleyin! Diyorsunuz ki ne olursa olsun onu bul ve yaşa. Doğru diyorsunuz efendim. En büyük cezam ondan yıllarca uzakta kalmam değil midir zaten. Yeterince cezamı çekmedim mi?

Hala bana inanmıyor musunuz!

Sanki dünmüş gibi geçen, yıllara sığamayacak bir esaretim zaten var. Yıllara sığamayacak taşkınlıklarım, bir de ruh hastalığım. Ancak en büyük hastalığım ondan ayrı geçen her saniye efendim.

Taşkınlıklarımla özgürlüğümü ilan edebileceğimi sanmam da benim cezam değil de nedir! Efendim!

Dünyalıyım demiştim ya size. İşte ben o sokakta o noktaya neden bırakıldım şimdi anlıyorum efendim. Oysa bir sonraki kalabalığa bırakılsaydım, karışsaydım o insanların arasına hiçbir şey olmayacaktı efendim. Belki bu geçen sürede hala “aşk”ı arayacaktım ve bulamayacaktım. İşte ben o anki göz çarpışmasında adımı unutmuştum efendim.

Şimdi ise bir anlık kalp çarpıntısıyla saydamlaştım. Buhar olup tekrar yoğunlaştım. Yeniden kavuştuğumda gerçekleşeceğim efendim. Saygılarımla.

İşte orada… dün gibi, o anı yeniden hatırlamak; bilmektir diyorum efendim. Bilmek!
Yalnızca “AŞK”ı bilmek.
S’ye sevgilerle.