Cesteni Bey (Aslanların yürüyüşü ile yürüyüp) (Uçayan) şehrin arkasında durarak ileri geri dolaştı. Ondan sonra dört yol ağzına gelerek bu yolların arasıdan sayısız denecek kadar çok cinler gördü. Bu cinler insan etini yiyip kanını içiyor, barsaklarını vücutlarına dolandırıyorlardı. Yüzlerini korkunç hale getirip pek kuvvetli sesle haykırıyorlardı. Ellerinde de bayraklar vardı. Ateş gibi kızıl ve örgülü saçlarını omuzlarına bırakıyorlar, kapkara büyük dağlara benzeyen vücutlarını kaldırıp zehirli yılan gövdeleriyle yürüyorlardı.Cesteni Bey bunları görünce yüreğini pek tuttu, bir kaplan gibi hiç korkup ekinmeden bu cinlerin arasına girdi. O zaman cinler Cesteni Bey’i görüp trafına toplanarak: ( Hey, kimsin sen? Nasıl oldu da kendi kendine bizim üstlü altlı dağ gibi dişlerimize lokma olmaya geldin) dediler. Cesteni Bey bu sözü işittiği halde yüreğini pek tutup hiç korkmadan cinlere şöyle dedi: (Hey cinler, çabuk söyleyin bana, benim şehrimdeki insanları nasıl olduruyorsunuz. Sizlere bu şehre girme iznini kim verdi? Benim su keskin kılıcıma bakin, bununla gövdelerinizi keserek parça parça edip bırakırım. Şehrimizde milletin başına gelen bunca felaket haberi dururken hala dayanılacak değildir.) Cesteni Bey’in bu sözünü duyduktan sonra, cinler öfkelenip karma karışık oldular. Öd koparıp kendilerince bir türkü söyleyerek yumruklarını sıktılar. Kol kola girerek, dirseklerini tutuyor, ateş renkli kızıl saçlarını arkalarına salıverip alev gibi bayraklarıyla, gürz ve tokmakları ellerinde, Cesteni Bey’i mızraklayıp, vurmaya çalışıyorlardı.Birbirleriyle şöyle söyleştiler: (Daha ne bekliyorsunuz? Çabuk bunu mizraklayip keselim, vücudunu parçalayip öteki dünyaya gönderelim.)Bunun üzerine Cesteni Bey var kuvvetiyle atlayarak (Urumki) adli cini
tepesindeki saçlarından yukarı çekip tuttu. Kılıcını yukarı kaldırıp , başını esmek üzere vurdu. Böylece cinler Cesteni Bey’in gücünü, kuvvetini ve şansını görerek çok korkarak kaçtılar.